Thursday, December 28, 2006

Who is ABSENT today?
NY'den buralara zeynep in taşıdığı absente'i denemeden yılbaşına kadar bekleyemedik. Moulin Rouge, Van Gogh, Oscar Wilde'lı ABSENTE efsanelerini dinlemek yeterdi zaten denemek için. Ama öğrendiğime göre artık satılan Absente ler aslında eski Absinth'in biraz daha zararsız hale getirilmişiymiş. Daha doğrusu içinde bulunan pelin bitkisinin azaltılmışıymış. Absente 'in alkol oranı 55%. Şöyle hazırlanıyo:
2 ölçek Absente'i bardağa koyduktan sonra.Şişenin üstüne yapıştırdıkları kendi spatulasını bardağın üstüne resimdeki gibi koyup üstüne 1 tane küp şeker koyuyorsunuz. Sonra 3 ölçek soğuk suyu yavaş yavaş kaşığın üstünden döküyorsunuz, şeker hafifçe eriyor karıştırıp içiyorsunuz..
ve sonuç bana sorulacak olursa bildiğimiz RAKI...

Thursday, December 21, 2006

ben de anlamadım
çalışmaktan yorulmak
yorulmaktan sıkılmak
sıkılmaktan acıkmak
acıkmaktan yemek
yemekten kilo almak
kilo almaktan üzülmek
üzülmekten kızmak
kızmaktan bağırmak
bağırmaktan üzülmek
üzülmekten barışmak
gibi bişiler..

Thursday, December 14, 2006

beck
yeni takıntım bu şarkı
Change your heart
Look around you
Change your heart
It will astound you
I need your lovin'
Like the sunshine
Everybody's gotta learn sometime
Everybody's gotta learn sometime

Monday, December 11, 2006

Cherry Cherry Lady
neden insanın bütün ağrılar geceleri olur ve uykudan uyandırıp kıvrandırır çok merak ediyorum. Bu haftasonu işte böyle başladı ama sonrasında ÜSTÜNEL köftecisi doping gibi geldi üstüne de gece bir kokteyl içtim ki birşeyciğim kalmadı. Şimdi iyice karışık anlattım ama Ankara'da bir sanayinin içinde bir köfteci var ki anlatamam. Tabak fln kesinlikle kullanılmıyor her çeşit yeşilliği getirip masaya serdikleri jelatinin üstünde doğruyorlar üstüne minik cherry domatesler ve limon. közlenmiş sarımsak ve biber.. ve tabi bir de köfte..mmmm
ama eğer siz de benim gibi buranın üstüne Sushico'ya giderseniz kültür karmaşası yaşarsınız.

Gelelim bahsettiğim kokteyle.4 tane ağrı kesicinin üstüne ilaç gibi gelecek mantığıyla alkolden iyi anlayan bir arkadaşım bana öyle birşey hazırladı ki zaten nerdeyse fish bowl büyüklüğündeydi ve ben yarısına geldiğimde artık yüzümde oldukça anlamsız bir gülümseme vardı.içkiyle aram pek iyi değil, zaten bir kadehte sarhoş olurum ben ve de tadını sevmediğim ve her zaman Cola yı tercih ettiğim için pek içki içemem ama bu mmmmm. içine koydukları şunlardı ama miktarları hakkında en ufak bir fikrim yok.

- Smirnoff three distilled
- Southern Comfort
- Vişne suyu ve bir sürü buz.
sonuç şuna benziyor ve kesinlikle tavsiye edilir..

Friday, December 08, 2006

haset

işte eski istanbul, stad da eski İnönü Stadyumu inanamadım bu resmi görünce ne kadar güzelmiş. ama eski ankara fotoğraflarında neden her yer bomboş hiçbir şey yok. istanbul'un bir geçmişini kıskanmadığım kalmıştı zaten.

Tuesday, December 05, 2006

nedir?
"insan büyüyünce hayalleri küçülür mü?" dedi filmdeki çocuk. baya geç oldu biliyorum ama ben "Babam ve Oğlum" u dün ilk defa izledim.
ctesi ve pazar erken kalkmak hiç iyi gelmiyor insana güzel başlamadım haftaya sırf bu yüzden ama bugün biraz daha iyi. bir de değişiklik olarak Burhan Öcal konserine gittim. türk kahvesi içtim bol bol.
bugün gazetede sigarayı bırakma içeceği diye bir şey okudum içinde Pasiflora filan varmış yani sigarayı bırakıyorsunuz ama sonra buna bağımlı oluyorsunuz anladığım kadarıyla.

Thursday, November 30, 2006

postponehane
yine erteledim.. herşeyi her zaman erteliyorum..deney mi yapılacak "tamam haftaya başlarız" bi arkadaşımla mı buluşacağım "tamam haftaya ayarlarız birşeyler" ben niye böyle bir insan oldum bilmiyorum ama hiç hoşuma gitmiyor bu halim herşeyi zamanında yapsam belki çok daha rahat ve mutlu olurum ama olmuyor işte içime işlemiş bir kere.

bir de şu yukarıdaki elbiseyi istiyorum haberiniz olsun

Monday, November 27, 2006

çekik
ben de kendimi bos işlerle uğraşır sanırdım.. bir izleyin ben çok güldüm hele onların gülme seslerine daha bir çok güldüm.
http://www.isnichwahr.de/redirect10681.html
özet


kahvaltı mı pazar mı? yok canımm

Cola'nın en güzel hali cam hali


şans tılsımı bileziğim ve korkutan eldivenlerim





Friday, November 24, 2006

i want a lover i don't have to love

You write such pretty words,
But life's no storybook.
Love's an excuse to get hurt.
And to hurt.
Do you like to hurt?

Thursday, November 23, 2006

Life Manual
Tezimi yapacağım bütün aletler bozuk.. zaten içim de sıkılıyor bazen böyle işte herşey can sıkıcı. Christian Bale oynuyor diye Harsh Times filmine gittim fena değildi aslında ama Bale oynamasa izlemezdim heralde ki nitekim beraberimde sürüklediğim 7 kişi pek memnun kalmadı.

Söylemeden edemeyeceğim Hacıbaba diye bir baklavacı var burda Ankara'da yaşayanlar bilir. Orda kaymaklı baklava diye birşey var diğer şerbetli tatlılardan pek hoşlanmam ama bu gerçekten anormal birşey yani içimi bile kıymıyo. Bu aslında kaymaklının fotoğrafı değil ama okurken gözünüzde birşeyler canlansın diye koyuyorum..
Bu iç sıkıntısı geçici birşeydir diye umuyorum. Haftasonu geliyor belki o zaman geçer ama belki de bir tatile ihtiyacım var evet evet kesin var. ama nereye gitmeli London 'a gidemem o geliyor. Amerika'ya daha vakit var.. İstanbul hmm fena fikir değil ama "daha yeni gitmemiş miydin J?" yok yok vazgeçtim off işte yine çözümsüz kaldım...
Şu an önümde Laboratory Manual 'ı görünce aklıma geldi keşke Life Manual diye birşey olsa da böyle zorlandığım anlarda hemen index ini karıştırıp duruma uygun birşeyler bulabilsem. Mesela şöyle olabilirdi "ayakkabım sıkıyor" sorunu altında "önce yalnız kalabileceğin bir yere git ayakkabılarını çıkar, biraz rahatla, şimdi onlara şöyle bir bak estetik hiçbirşey. onlara yeterince sinirlen bugünü birazcık acıyla bitir sonra onları aldığın yere git biraz çirkeflik yap şimdi kendine yeni bir çift ayakkabı al" tabi biraz daha profesyonelce yazılabilir. ama hoş olmaz mıydı?

Monday, November 20, 2006

1 week(end) 1 week starts
önce büyük hata yaparak bir cumartesi günü ankara'nın en büyük alışveriş merkezine gittim . gerçekten çok kalabalıkken oralarda olmayı hiç sevmiyorum ama vakit geçirmem lazım kızlarla buluşana kadar en iyisi yemek yemek dedik annemle..
ordan çıktım ve yol mevhumum sıfır olduğu için her zaman gittiğim yollarda yine kayboldum ve 1 saat araba kullanırken şu fotoyu çektim :
sonrasında hep gittiğimiz yerin başka başka insanlar tarafından işgal edilmiş olduğunu gördük. (tabi bunun öncesinde yaşlı bir hanımefendiyle park krizi yaşadık) Biz de şöyle bir his var eğer biz bir yeri herkesten önce keşfetmişsek ve her gün oraya gitmeye başlamışsak yeni insanlar oraya gelmemeli sadece bizim gibi oraya gelmeyi alışkanlık edinmiş insanlar gelmeli.. ne kadar bencilce di mi??

ve bugünün sonu o gün şehir dışında olan B'nin evinde tv izleyerek bitti..

pazar günü ev halkını ormanda yürümeye ikna ettim ve tabi ki sonrasında tam da sevdiğim gibi dünyanın en paspal yerinde dünyanın en lezzetli şeylerini yemeye gittik.


ve akşamm bi arkadaşımın 9 kişiye lüfer ve midye ziyafeti çekmesiyle sona erdi...

Friday, November 17, 2006

"this is major tom to ground control
i'm stepping through the door
and i'm floating in a most peculiar way
and the stars look very different today for here
am i sitting in a tin can
far above the world
planet earth is blue
and there's nothing i can do
though i'm past one hundred thousand miles
i'm feeling very still
and i think my spaceship knows which way to go
tell my wife i love her very much she knows"

Thursday, November 16, 2006

BABEL LATTE
eveet dunku 2 hevesim de kusagımda kaldı diyebilirim :
1. pumpkin latte kalkmış artık satmıyolar yani dönemlik bir kahveymiş. Böyle birşey olabilir mi yaa önce çıkar insanlar sevsin, alışsın sonra bir anda kaldır. Gerçekten çok sinirlendim bir de ordaki insanların bir suçu olmamasına rağmen "o zaman ben şimdi ne içeceğim" diye baya bi beyinlerini yedim. Onlar da beni yakında Toffie bilmemne latte çıkacak onu da seversiniz belki üzülmeyin diye avutmaya çalıştılar..
2. B'yi VOLVER a gitmeye ikna edemediğim için en azından BABEL'a gitmeye razı ettim.. evet biraz dramdan içim kıyıldı ama yine de bence görülmeli, ama eğer birazcık sinirleriniz bozuk olduğu bir günde giderseniz 3 saatin sonunda depresyonda çıkabilirsiniz filmden.
Bir de filmden anladığım kadarıyla Babil aynen böyle bir yer.

Wednesday, November 15, 2006

balkabaği
pumpkin latte lutfen herkes denesin. zaten pumpkin li herseye bayılıyorum. LA PASSERALE de çorbasını içmiştik o da çok güzeldi.
birazdan tek başıma bugunki pumpkin latte hakkımı içmeye gideceğim. ama bunu içmeye gideceğim yerin bir alışveriş merkezi olması tamamen bir tesadüf kesinlikle alışverişim fln gelmedi hayırrr gelmemeli...
akşam ne kadar zamandır merak ettiğim VOLVER'i izleyeceğim sonunda çok heyecanlı. artık yarın yorumlarımı yazarım.

bir de kırık biskuvi gel artık!

Tuesday, November 14, 2006

i'm feci confused yani birileri please HELP ME...

Wednesday, November 08, 2006

köstebeks

eskiden yani biz küçükken " dorit dorit mogu mogu " diye şarkı söyleyen köstebeklerin olduğu bir çizgi film vardı. kime bundan bahsedip " hatırlamıyor musun? " desem benimle dalga geçti. lütfen bunun benim kafamda kurduğum bir hayal olmadığını o köstebeklerin bir çizgi filmi olduğunu söyleyin bana...

Monday, November 06, 2006

i was 22, i had my share of view..


cuma günü gittik buraya yanımızda diil londra da olanı özledik sora.. italyan restoranı burası bence ankaranın en iyi yemek yapan yerlerinden biri ayrıca. yarım ay demekmiş galiba ismi.

cumartesi oldu THE WAILERS geldi ayağımıza kadar gitmemek olur mu?? hepsi çok yaşlı ama o nasıl bi cool luktur. vokal yapıp danseden kadınlar harika butun hareketlerini yapmaya çalıştım ; başarısız...

pazar..KAR.. ben ankaranın en soğuk en çok kar yağan yerinde oturuyorum. arabayı almam imkansız yani tüm ankara halkı için bu daha hayırlı olucak.

ve yine pazartesi sanırım çalışmam lazım.

bu klibi izlediğimde gözlerim doluyo ve şarkı gerçekten inanılmaz.
The Dears - the death of all the romance :
www.youtube.com/watch?v=Ty41BuLsc1A

Friday, November 03, 2006

keyfimi yerine getiren şarkılara bayılıyorum :
Turtles - SO HAPPY TOGETHER

Wednesday, November 01, 2006

bir de resimlerle





Friday, October 27, 2006

CONSTANTINAPOL
bayram tatili de bitti.. ve şu an tatil anlamında hiçbi amacım yok yani yakınlarda hevesle beklediğim bi tatil yok çok üzücü.. ama en azından bu tatilimi süper geçirdim..
istanbul bu sefer daha da güzel geldi bana.fotolar da gelince daha güzel anlatabilicem ama henüz yoklar zaten fotoğraf makinamızı unuttuğumuz için sadece 2 MPlik telefonumun kamerasıyla idare edeceğiz. istanbul mu dedin?? işte aynen şöyleydi:

yolculuk
közde patlıcan ve dolma
pek de sevmem aslında alış-verişi ama:) (kanyonun mimarisine hayranım gerçekten)
friday's ( jack daniels lı biftek ve fajita... muhteşem)
şükrü saraçoğlu fb - kayseri (evet ben bi galatasaraylıyım)
jumbo hamburger ( anadolu tarafında şaşkın bakkal tarafları sanırsam mayonez, hardal kendi yapımları ve patates kızartması tam anne patatesi tadında)
ortaköy tavla ve B'nin 4-1 malubiyeti ( son oyuna vakit kalmamıştı)
vapur büyük ada
levrek (hmmm..)
bisiklet - fayton
vapur ve Ürdün'lü yeni arkadaşlarımız
kanyon sinema HOKKABAZ ( beklediğimden çok daha kötüydü )
Sultanahmet' de Sultanahmet köftesi - Ayasofya
GO MONGO ( Moğol restoranı sistem süper size bi kase veriolar ve içiniz istediğiniz et ve sebzeyle dolduruyosun başka bi kaseye de noodle, sos ve baharat sonra şef bunları pişiriyo sizin için yani her gittiğinde değişik bişi yiyebiliosun harika diil mi??)
brz gece yerleri
arnavutköy yokuşu ( kaşarlı antrikot)
yolculuk...........

Thursday, October 19, 2006

kırmızı - yeşil

bir günde en çok elma yiyen kız yarışmasına katılmak istiyorum.. Şu aralar günde 5 tane büyük elma fln yiyorum ama bu da kendimi durduğum için yoksa eminim çok daha fazlasını yiyebilirim. Yeşil kırmızı hiç farketmez. Bu kadar güzel bi meyva olabilir mi?? hmm bi de şeftali var ama onu böyle yolda yürürken, araba kullanırken ısırarak rahatça yiyemiyorum. Şu an saat sabah 11:30 ve ben şimdiden 2 tane yedim bile. Bu aralar amacım çantamda 5-6 tane elmayla gezip her canım istediği anda çıkarıp yemek. Bir zararı var mıdır acaba bu kadarının? okuldaki odamda bi elma ağacı yetiştirmeyi mi denesem acaba. yoksa oldu olucak ben de Chris-Gwyneth çifti gibi çocuğumun adını "elma" mı koysam.bi elma hakkında ancak bu kadar konuşabilinirdi di mi? biliyorum ....

Tuesday, October 17, 2006

fatigue

çok acaip bişi bu yorgunluk ayak parmaklarından başlıyo sanki saç uçlarına kadar ..sürekli yere paralel olma isteği. bu yaşta bu kadar olmamalı mı acaba kendimi yaşlı hissediyorum. son 2 senedir büyümeyi reddediyordum hep direk yaşlanmaya mı geçtim yoksa? ben hep çocuk kalır mıyım acaba? ama genç ruhlu olduğunu söyleyenlerden de pek hoşlanmam. cidden çocuk kalmak hiç olgunlaşmamak zaralıdır heralde. en azından etrafındakilere zararlıdır.anneme zararlı olacağı kesin.
bu bengal de çok yorgun gözükmüyor mu?

Friday, October 13, 2006

rhona mpuka

evet artık bizim de bir NOBEL imiz var!!

Wednesday, October 11, 2006


ABAQUS














işte benim uğraştığım -finite element modellemeleri- bunlar..resimdeki programın adı ABAQUS. bu yaptığım modellerden sadece biri ne kadar karmaşık di mi.. bazen gerçek şeylerle uğraşan insanlara o kadar özeniyorum ki.. yani gerçek derken dolaylı yoldan diil de direk olarak hayatımı etkileyecek şeyler yapmak istiyorum. benim yaptığım en gerçek şey; bu modelin gerçeğini laboratuarda denemek..sonra bekle de bu taşın etrafta olduğu bi tünel yapılacak olsun benim modellediğim şekilde içinde çatlak olsun filan falan...

bu akşam 6 kişye yemek yapmam lazım ve ben ne kadar inkar etsem de çok da marifetli bi insan diilim galiba. Aslında yeptığım şeyler güzel oluyor ama genelde yapmıyorum. işte bugün güzel şeyler yapıp B'yi utandırmam gerekiyo yoksa hayatı boyunca bunu söyleyecek biliyorum.


demirimi kendi çabalarımla 7'den 10'a yükseltmişim ama üst sınırın 336 olduğunu düşünürsek sanırım hala anemik im ben..ama iştah açan demir haplarından almayı kesinlikle reddediyorum gerekirse demiri çiğnerim de o hapları almam iştahımın biraz daha açıldığını düşünmek istemiyorum.

Tuesday, October 10, 2006

paRis
resimlere bakarken geçen seneki fransa macerasından komik bişi aklıma geldi pariste çok acıktığımız bi anda önce etrafa bakıp sonra gözgöze gelmemizle kendimizi Mc Donald's da bulmamız.. Ama E ve ben inatla burda yiyemeyecegimiz birseyler aramaya bi sure daha devam etmistik. Sonra son çareyi Big Mac'in adını LE BIG MAC olarak değiştirmekte bulduk.






bu resime çok yakından bakılırsa polka yaptığımız biraz olsun gözüküyo.













yine konudan konuya atlayacağım ama söylemem lazım geçen hafta Swingle Singers konseri gerçekten çok acaipti bi insan topluluğundan o sesler çıkamaz ki..
Hele grubun kel ve ince director u bas gitar taklidiyle The White Stripes çalarken inanılmazdı.

Haftasonu evli ve duzenli bi hayatı olan ablamda butun haftasonunu geçirmemle geçti. Umarım o da kocasından çok beni görmekten memnundur...

Tenis derslerim başladı sonunda bu sefer sonuna kadar devam edicem... Gerçekten..







Wednesday, October 04, 2006

FIZYOGYM
adını bile ilk defa duyduğum bir spora yazıldım hadi hayırlısı..umarım saşmasapan bişey değildir.yine her şeye saldırma zamanım geldi galiba.herşeyi yapmak istiyorum tenis oynayayım,squash oynanayım,tango yapayım,resim yapayım,capoeira ya gidiyim(evet bi ara onu bile denedim) sonra sene sonuna dogru nerdeyse hepsini bırakmıs oluyorum maymun iştahlılık buna deniyordu galiba..

dun gece eve dondugumde tv'de ETERNAL SUNSHINE OF THE SPOTLESS MIND 'ı görünce acayip sevindim çünkü o da izlemek isteyip bi türlü izleyemediğim filmler sıralamasındaydı hatta başlardaydı. genelde herkesin beğendiği filmleri,best seller kitapları pek beğenmem ama bu bi önyargı diil yani hakkaten genelde bana hitap etmiyorlar ama bu film gayet güzeldi yani en azından etkileyiciydi. Charlie Kaufman senaryosu yine beni pek şaşırtmadı.

Friday, September 29, 2006

The Devil Wears Prada

Tamamen boş bir kitap olmasına rağmen okurken çok eğlendim hatta filmi gelio hemen ona da gidicem. New York'da çok ünlü bir moda dergisinde çalışan bi kızın patronundan çektiklerini anlatıyo aslında ama hayattaki tercihler ve seçimler hakkında baya bi düşündürüyor insanı. Bunu okurken hep Paris'te Concorde daki çok şık giyimli , çok başarılı, çok ii işler başaran ama muhtemelen saç bakımı konusunda master yapmış, çalıştığı şirketin toplantılarında selülit kreminin bu seneki karını tartışan kadınlar geldi aklıma. Ama düşününce sonuçta o işleri de birileri yapıcak, mutlaka birileri bi tünelin nasıl yapıldığını değil de bu sonbahardaki modanın ne olacağını tartışacak ve hatta onlar muhtemelen hepimizden daha çok zevk alacaklar yaptıkları işten..ne gusel..

Tuesday, September 26, 2006


aeki

aynen bu lamba gibiyim su anda kafam 500 000 parcaya bolundu daha dogrusu KAFAM KARIŞTI.

herkes bişiler soruyo ben surekli ogrencilerin isimlerini yazıorum odama gelin die ama sonra ne soylemem gerektigini unutuyorum.

bu lambanın satıldıgı yerdeki herseyi almak istiorum hepsini..

Friday, September 22, 2006


nouvelle vague


dinledikçe şarkıcı olasım geliyo ama şimdilik mühendislikle idare edicez. ve bu resimleri super diil mi?

in a manner of speaking
i just want to say
that i could never forget the way
you told me everything by saying nothing....

bugun yine bi dugun bu sene neden herkes evleniyo anlamış diilim..hele ablamın beni bırakıp gitmesini hic ama hiiiiiiccc......

Thursday, September 21, 2006

C'est super...

aysenin blogunda epica reklam odullerinin sitesini gorunce hemen tıkladım bir de ne goriyim muthis harika inanılmaz bir h&m reklamı hemen izlenmeli:

http://www.epica-awards.org/assets/epica/2005/winners/films/flv/23004.htm
come on CLOSER..

dün moviemax sağolsun CLOSER ı ikinci kez hayranlıkla seyretmemi sağladı.gerçekten bu filmi beğenmeyenleri bir türlü anlayamıyorum inanılmaz güzel bence.tabi jude law ın etkisi de göz ardı edilemez.dün 3 kız karşısına geçip hiç konuşmadan izledik.normalde bişi izlerken bişi yemememiz söz konusu bile diildir ama kimsenin onu düşünücek kafasını filmden başka bişeyle meşgul edicek hali yoktu. izlemiyenler hemen izlesin izlemiyen kimse kalmasın..
eveeet bir dier arkadasımın da london dan kabul almasıyla sinirlerim bir kez daha gerildi nedir bu şehrin benden istediği. neyse en azından a.s.z nin ev bulduğu müjdesi geldi de hep beraber rahatladık burda. bekle gelioruz london!!

Thursday, September 14, 2006


Tri....

2003 yılına ait bi fotoğraf olsa da hatta kendimize ait dijital makinaları yeni kullanmaya başladığımız için her şeyin resmini çeksek de, artık bu spor ayakkabıların yerini topuklu ayakkabılar almış olsa da ben bu foto yu çok seviyorum..hem de benim gibi ayaklardan pek de hoşlanmayan bi insan.. küçükken herkesin ayaklarından kaçardım, ayak görmeye dayanamazdım hatta kendim de burnu açık hiçbirşey giymezdim ama sonradan ki bu bi 4 sene öncesi fln flip-flop rahatlığını tadınca yaz boyunca ayağımdan çıkarmamaya başladım..ne rahatmış meğersem bu kadar zaman yazık diil mi o ayaklara bundan mahrum kalmışlar..

aslında yeni foto larda koymak istiyorum tabi ki buraya ama o kadar kötü bir fotoğrafçıyım ki kendimi brz geliştirene kadar eskilerle idare edicez.

ben burda bunları yazarken burdaki işimde en sorumlu olduğum insan, yani hocam, buraya geldi ve artık tez deneylerine başlamam gerektiğini söyledi allahtan ekrana fazla yaklaşmadı da yazdıklarımı göremedi ama yine de o lafı bile beni yeterince DOWN yapmaya yetti. ama saatte 11:37 olmus yani 23 dk sonra ögle yemeği vakti gelicek şimdi gel de çalış olucak iş mi??

Tuesday, September 12, 2006

saçın kesinlikle hiçbi şekle girmediği günler vardır ya oyle günlerde saçımla uğraşırken sanki bana "boşuna uğraşıyosun olmıcak" diyomuş gibi geliyo saç tellerim ve o zaman onlara daha da çok sinirleniyorum.

benim iş yerim yani aslında burası bir üniversite çok değişik bir yer. Kesinlikle görev dağılımında bir sıkıntı var, bazılarının hiçbir işi yokken diğerleri bütün herşeyi halletmek durumunda ama ben bunun hangi "bazıları" tarafındayım hala tartışılıyo daha doğrusu sadece B benim pek bi iş yapmadığımı düşünüyor galiba ama o zaman nasıl oluyor da bu kadar yoruluyorum.

dün B'yle basket oynadık ama tabi ki bir spor salonunda ya da gerçek bir potada olmadı bu. Küçükken benim odamda da olan böyle küçücük toplu potalar vardır genellikle kapı arkasına filan takılan işte onlarda oynadık.20 dakika fln oynadıktan sonra nefes nefeseydim acaba biz küçükken bunu saatlerce nasıl oynarmışız??

en yakın arkadaşımın lanet Londra'ya yerleşmesine 4 gün kaldı aslında feci üzülüyorum ama o çok istiyor o yuzden seviniyorum biraz da.Ama sanırım birazcık bencil bi kişilik olduğumdan hala üzüntüm daha ağır basıyo. Daha yeni şurdan denize inmeye çalışırken beraberdik biz onla şimdi ne diye gidiyo ki...


bu postları yazarken acaba kelimeleri gerçekten yazıldıkları gibi mi yoksa okuduğum gibi mi yazıyım diye baya kafa yordum ama baktım olucak gibi diil türk filmi gibi okunmasındansa imla kurallarını hiçe saymaya karar verdim.

bu SERÇEDES'i gören oldu mu?? lütfen sahibiyle tanışmak istiyorum :)

Monday, September 11, 2006



Şimdi bugün bu blog un ilk günü sayılır aslında bunu bi kutlamak lazım ama burdaki efektlerle ilgili şeyleri tam olarak öğrenene kadar sadece yazı olucak burda sanırım görücezz...
Bu ilk post olucak korkarım ki ama şimdiki zamandan anlatmaya başlayamam ki önce brz eski zamandan bahsetmek lazım resimler lazımm ohhooo...

Neden bütün arkadaşlarım londra ya taşınmak zorunda ki ya da niye ben burda kalmalıyım? Neden bu cookie yi artık 4e diil de 2ye bolucez biz? Neden odam bütün bölümdeki her odadan daha çok güneş alıyo? Neden tez yazmak zorundayım? Her sabah uyanıp bugün müsli yicem dediimde neden kendimi ekmeğe bal sürerken buluyorum? Neden benim demir eksikliğim var istediğim kadar kahve içemiyorum? Neden çikolata sosunu direk damarımdan alamıyorum? Neden uykumu hiçbir zaman alamıyorum?